background img

The New Stuff

Temel ile İdris askerde paraşütçülük eğitimi alıyorlarmış. Komutan: "Şimdi bir deneme atlayışı yapacağız. Hepiniz aynı anda atlayacaksınız. ilk paraşüt açılmazsa panik yapmayın. Hemen ikinci paraşütü deneyin." demiş.
Hep beraber atlamışlar.
Temel, birinci parşütü çekmiş, paraşüt açılmamış. İkinciyi çekmiş. Paraşüt yine açılmamış.
Hızla aşağıya doğru yol alırken İdris'e bağırmış:
"Uyy! Ula İdrus, iki paraşüt de açılmayi. Yere çakilip öleceğum!"
İdris, kendinden emin bir şekilde demiş ki:
"Korkma Temel. Ha bu sadece bir denemedur!"

BU SADECE DENEMEDUR!

Temel ile İdris askerde paraşütçülük eğitimi alıyorlarmış. Komutan: "Şimdi bir deneme atlayışı yapacağız. Hepiniz aynı anda atlayacaksınız. ilk paraşüt açılmazsa panik yapmayın. Hemen ikinci paraşütü deneyin." demiş.
Hep beraber atlamışlar.
Temel, birinci parşütü çekmiş, paraşüt açılmamış. İkinciyi çekmiş. Paraşüt yine açılmamış.
Hızla aşağıya doğru yol alırken İdris'e bağırmış:
"Uyy! Ula İdrus, iki paraşüt de açılmayi. Yere çakilip öleceğum!"
İdris, kendinden emin bir şekilde demiş ki:
"Korkma Temel. Ha bu sadece bir denemedur!"

ANLATIM BOZUKLUĞU ÖZGÜN KONU ANLATIMI-1



Anlatım bozukluğu iki kısımda incelenir:

1-Anlama Dayalı Anlatım Bozukluğu:
 A) Yanlış Anlamda Kullanılan Sözcükler:



Dilimizde bazı sözcükler arasında küçük anlam farkları vardır. Bu anlam farklarına dikkat etmemek anlatım bozukluğuna neden olur.

Örnek:  "ücret" ve "fiyat" kelimeleri genel anlam itibari ile eder, paha anlamına gelir. Ama "ücret" kelimesi, bir hizmet karşılığı ödenen parayı anlatırken; "fiyat" kelimesi, bir nesne karşılığı ödenen parayı ifade eder. Bu iki kelime arasındaki anlam farına dikkat etmemk anlatım bozukluğuna neden olur.

* Belediye, otobüs fiyatlarına zam yaptı. 

Bu cümle hatalıdır. Çünkü fiyat kelimesi nesne karşılığı ödenen/ödenecek para olduğundan; belediye, sanki otobüs satıyomuş gibi anlaşılır. Oysa burada kast edilen yol parasıdır. Yani "fiyat" kelimesi değil, "ücret" kelimesi cümleye gelmelidir.

Bu kelimelerin yanı sıra "azımsamak - küçümsemek","büyümek -uzamak", "olanak-olasılık" gibi kelimelerde de karıştırmalar yaşanabilir. 
B) Sözcüğün Yanlış Yerde Kullanılması:
Cümlelerimizde kullanacağımız kelimelerin anlamları kadar, o kelimenin cümle içerisindeki yeri de önemlidir. Yerli yerinde kullanılmayan bir kelime anlatım bozukluğuna neden olur. Böyle bir anlatım bozukluğu, zarf olacak olan kelimenin sıfat olarak kullanılmasıyla ortaya çıkar.
* Yeni eve gelmiştim ki telefon çaldı.

Yukarıdaki cümlede "yeni" kelimesi sıfat olarak kullanılmış. Ancak evin yeniliği değil, kişinin eve henüz gelmiş olduğu anlatılıyor. O zaman "yeni" kelimesinin yeri değiştirilecek demektir. Cümle şu hale getirilirse doğru olacaktır:
* Eve yeni gelmiştim ki telefon çaldı.

Bir başka örnek:

* İzinsiz müdürün odasına girmek yasaktır. (Yanlış)
* Müdürün odasına izinsiz girmek yasaktır. (Doğru)

ANLATIM BOZUKLUĞU ÖZGÜN KONU ANLATIMI-1

ANLATIM BOZUKLUĞU ÖZGÜN KONU ANLATIMI-1



Anlatım bozukluğu iki kısımda incelenir:

1-Anlama Dayalı Anlatım Bozukluğu:
 A) Yanlış Anlamda Kullanılan Sözcükler:



Dilimizde bazı sözcükler arasında küçük anlam farkları vardır. Bu anlam farklarına dikkat etmemek anlatım bozukluğuna neden olur.

Örnek:  "ücret" ve "fiyat" kelimeleri genel anlam itibari ile eder, paha anlamına gelir. Ama "ücret" kelimesi, bir hizmet karşılığı ödenen parayı anlatırken; "fiyat" kelimesi, bir nesne karşılığı ödenen parayı ifade eder. Bu iki kelime arasındaki anlam farına dikkat etmemk anlatım bozukluğuna neden olur.

* Belediye, otobüs fiyatlarına zam yaptı. 

Bu cümle hatalıdır. Çünkü fiyat kelimesi nesne karşılığı ödenen/ödenecek para olduğundan; belediye, sanki otobüs satıyomuş gibi anlaşılır. Oysa burada kast edilen yol parasıdır. Yani "fiyat" kelimesi değil, "ücret" kelimesi cümleye gelmelidir.

Bu kelimelerin yanı sıra "azımsamak - küçümsemek","büyümek -uzamak", "olanak-olasılık" gibi kelimelerde de karıştırmalar yaşanabilir. 
B) Sözcüğün Yanlış Yerde Kullanılması:
Cümlelerimizde kullanacağımız kelimelerin anlamları kadar, o kelimenin cümle içerisindeki yeri de önemlidir. Yerli yerinde kullanılmayan bir kelime anlatım bozukluğuna neden olur. Böyle bir anlatım bozukluğu, zarf olacak olan kelimenin sıfat olarak kullanılmasıyla ortaya çıkar.
* Yeni eve gelmiştim ki telefon çaldı.

Yukarıdaki cümlede "yeni" kelimesi sıfat olarak kullanılmış. Ancak evin yeniliği değil, kişinin eve henüz gelmiş olduğu anlatılıyor. O zaman "yeni" kelimesinin yeri değiştirilecek demektir. Cümle şu hale getirilirse doğru olacaktır:
* Eve yeni gelmiştim ki telefon çaldı.

Bir başka örnek:

* İzinsiz müdürün odasına girmek yasaktır. (Yanlış)
* Müdürün odasına izinsiz girmek yasaktır. (Doğru)

SÖZCÜKTE (KELİMEDE) ANLAM ÖZGÜN KONU ANLATIMI - 1

SÖZCÜK (KELİME)
: Hecelerden oluşan anlamlı ya da anlamsız dil birliği. Kelimeler, tek başılarına kullanıldığında anlamsız da olabilir. Örneğin edatlar, tek başlarına bir anlama sahip değilken, cümle içerisinde görev ve anlam kazanır.

SÖZCÜKLERİN ANLAM ÖZELLİKLERİ

    A. TEMEL ANLAM
 Bir kelimeyi okuduğumuzda ya da duyduğumuzda aklımıza gelen ilk anlam, o kelimenin temel anlamıdır. Bir başka tanımla; bir kelimenin sözlükteki ilk anlamına temel anlam denir.

   Örnek: Eşime güzel bir etek aldım.
 Yukarıdaki örnekte "etek" kelimesi bir kadın giysisi olarak verilmiştir. Bu yüzden temel anlamda kullanılmıştır.

B. YAN ANLAM
 Bir kelimenin gerçek anlamından çok uzaklaşmadan kazandığı yeni anlama yan anlam denir.

Örnek: Dağların etekleri baharla birlikte yeşermeye başladı.
Bu cümledeki etek kelimesi ise kadın elbisesi anlamında değil; dağların yamaçları anlamında kullanılmıştır.

C. MECAZ ANLAM
Bir kelimenin gerçek anlamından tamamen uzaklaşarak kazandığı yepyeni anlama mecaz anlam denir.

Örnek: Etekleri zil çalıyordu.
Bu cümledeki etek kelimesi ise deyimleşmiş ve soyut bir dyrymu karşılamıştır.

SÖZCÜKTE ANLAM KONU ANLATIMI - 1

SÖZCÜKTE (KELİMEDE) ANLAM ÖZGÜN KONU ANLATIMI - 1

SÖZCÜK (KELİME)
: Hecelerden oluşan anlamlı ya da anlamsız dil birliği. Kelimeler, tek başılarına kullanıldığında anlamsız da olabilir. Örneğin edatlar, tek başlarına bir anlama sahip değilken, cümle içerisinde görev ve anlam kazanır.

SÖZCÜKLERİN ANLAM ÖZELLİKLERİ

    A. TEMEL ANLAM
 Bir kelimeyi okuduğumuzda ya da duyduğumuzda aklımıza gelen ilk anlam, o kelimenin temel anlamıdır. Bir başka tanımla; bir kelimenin sözlükteki ilk anlamına temel anlam denir.

   Örnek: Eşime güzel bir etek aldım.
 Yukarıdaki örnekte "etek" kelimesi bir kadın giysisi olarak verilmiştir. Bu yüzden temel anlamda kullanılmıştır.

B. YAN ANLAM
 Bir kelimenin gerçek anlamından çok uzaklaşmadan kazandığı yeni anlama yan anlam denir.

Örnek: Dağların etekleri baharla birlikte yeşermeye başladı.
Bu cümledeki etek kelimesi ise kadın elbisesi anlamında değil; dağların yamaçları anlamında kullanılmıştır.

C. MECAZ ANLAM
Bir kelimenin gerçek anlamından tamamen uzaklaşarak kazandığı yepyeni anlama mecaz anlam denir.

Örnek: Etekleri zil çalıyordu.
Bu cümledeki etek kelimesi ise deyimleşmiş ve soyut bir dyrymu karşılamıştır.



Geçtiğimiz günlerde yeni bir kitaba başladım.
Sait Faik'in bir kitabı

.
Adı: Kayıp Aranıyor.
Öyle çok kalın bir roman filan değil. sadece seksen beş sayfa.
Şimdilik ellinci sayfa dolaylarındayım. Bilirsiniz Sait Faik, durum öyküleri yazan bir yazardır. Hal böyle olunca kitabın ilerlemesi de hızlı olmuyor haliyle.
Kitap, bugün yarın biter. Bitince yine yazarım.

SAİT FAİK ABASIYANIK - KAYIP ARANIYOR ROMANI


Geçtiğimiz günlerde yeni bir kitaba başladım.
Sait Faik'in bir kitabı

.
Adı: Kayıp Aranıyor.
Öyle çok kalın bir roman filan değil. sadece seksen beş sayfa.
Şimdilik ellinci sayfa dolaylarındayım. Bilirsiniz Sait Faik, durum öyküleri yazan bir yazardır. Hal böyle olunca kitabın ilerlemesi de hızlı olmuyor haliyle.
Kitap, bugün yarın biter. Bitince yine yazarım.


Yazar: Tarık BUĞRA
1. Dünya Savaşı resmen sona ermiştir. Ancak savaşın Osmanlı Devleti üzerinde

yarattığı etkiler tüm gücüyle devam emektedir. Savaş sonrası bir çok asker memleketlerine geri dönmüştür. Bu erlerden biri de Salih adlı Akşehirli bir askerdir. Memleketine döndüğünde kaybettiği kolunun acısıyla beraber, ülkenin durumunu daha acı bir şekilde anlayan Salih gittiğinden beri çok şeyin değiştiğini görür.Salih’in samimi arkadaşı olan Niko bir Rum'dur ve gelişmelerden o da etkilenmiştir.Yavaş yavaş Yunan ve İngiliz ordularının işgal haberleri gelmekte ve iki halkın birbirine olan düşmanlığı artmaktadır.Salih ise yüzyıllardır Osmanlı himayesinde rahatça yaşayan Rumların bu davranışını bir ihanet olarak görmekle beraber arkadaşı Niko’dan kopamamaktadır. Rumlarla olan dostluğu kasabalı tarafından fark edilir ve kasabalı Salih’i dışlar.Salih artık sürekli Niko ve onun çevresiyle dolaşır olmuştur.Öte yandan halk işgallere tepkisiz kalmama kararı almıştır fakat bunun kimin önderliğinde yapılacağı karmaşası vardır.
Salih günler geçtikçe kendi kasabalısının tepkisini çekmiş ve artık istenmeyen biri olmuştur.Bu sırada kasabaya İstanbullu Hoca adında bir hoca gönderilir.İstanbul’dan gönderiliş amacı kasabada padişaha ve Osmanlı’ya bağlılığı teşvik etmektir. Hoca çok etkili bir insandır ve halkın büyük beğenisini ve takdirini kazanır. Vaazlarda cemaate Osmanlı padişah ve din lehinde düşüncelerini aktarmaktadır. Bu sırada memlekette Hoca’nın düşüncesine tam ters olmamakla birlikte , kurtuluş ümidi olabilecek bir örgüt kurulmaktadır: Kuvayı Milliye. Ancak Kuvayı Milliye’nin işi çok güçtür. Hocanın vaazları da Kuvayı Milliye ilkelerine ters düşmektedir. Hoca her fırsatta padişaha bağlılıktan bahsetmektedir, Kuvayı Milliye ise padişahtan kurtulmak, yeni bir yönetim kurmak amacını gütmektedir.İşte bütün bu ihtilaflar dolayısıyla Kuvayı Milliye yandaşları ve Hoca arasında bir zıtlaşma meydana gelir. Hoca ise halka kendini çok sevdirmiştir. Fakat Hoca da kendi içinde bir yandan yaptığı işin gerçekten doğru olup olmadığının sorgulamasını, padişaha olan güvencinin doğruluğunun şüphesini yoklamaktadır.Kuvvacılarla Hoca arasındaki çatışma zamanla iyice açık şeklini alır ve vaazlarda karşıt fikirler açıklanır.
Olaylar gelişirken Salih ise unutulmuşluk ve terkedilmişlikten bir kaçış olarak Kuvayı Milliye’ye katılmaya verir. Onu bu kararı vermeye zorlayan başka bir şey ise yakın arkadaşı Niko’nun da sonunda Osmanlıya karşı savaşta yer almasıdır.Salih bu ihanetin öcünü almak için koşacak ve kurtuluş mücadelesinde büyük rol oynayacaktır. Kuvva bir türlü hizaya gelmeyen Hoca hakkında ölüm emri çıkartır. Hoca evliliği ve çocuğu ve en önemlisi de halkın zorlamasıyla Akşehir’den kaçar ve çete reislerine sığınır.Kuvva ile arasında yaşanan kovalamacadan sağ kurtulur ve kendi başına yanına adam da alarak bir kasabaya sığınır. Kuvva ise Hocayı kaçırdığı için üzgündür ve Salih’i O’nu bulmakla görevlendirir. Hoca ise şimdi hangi tarafta yer almak gerektiğinin hesabını yapmaktadır. Kuvayı Milliye ise her geçen gün başarı kazanmakta ve güçlenmektedir. Salih, Hoca’yı bulur ve onu padişah hizmetinden vazgeçerek Kuvva yararına çalışmaya ikna eder. Beraberce Çerkez Ethem’in kardeşi Tevfik Bey’in çetesine katılırlar. Çerkez Ethem, düzenli ordu ve İsmet Paşa’nın emri altına girmek söz konusu olunca Kuvva’ya ve Ankara’ya karşı isyan bayrağı açmıştır. Hoca ise bu yolun yanlış olduğuna inanır ve onları bu yoldan döndürmek için planlar kurar. Hoca’nın amacı Çerkez Ethem ve kardeşlerini Kuvva’ya karşı cephe almaktan vazgeçirmek olmasa bile olası bir isyan halinde güçlerini zayıflatmaktır. Akşehir’de ise Hoca öldü bilinmektedir. Oysa Hoca hayattadır ve yeni kimliği “Küçük Ağa” ile kuvva yararına çalışmaktadır.Hoca’nın Kuvva yararına çalıştığı haberi Salih tarafından Akşehir’de sadece Kuvvacı olan birkaç kişiye duyrulur ve memnuniyet yaratır.Başta Kuvayı Milliye hareketine büyük hizmet vermiş Doktor olmak üzere Kuvvacılar Hoca’nın kendi saflarına katılışından büyük haz duyarlar.
Hoca, Ethem’in İsmet Paşa hizmetine girmemek için yapacağı en büyük saldırı olan Kütahya saldırısında ona bir oyun oynayarak başarısızlığına neden olur ve Kuvayı Milliye’ye en büyük hizmetini vermiş olur. Ethem ise Yunanlılara sığınacaktır. Hoca ise bütün bu ihtiras ve gücü elinde bulundurma tutkusuna kapılan insanlardan nefret etmektedir. Artık savaş alanından başka bir cephede de mücadele verilmektedir, şimdi iktidar çekişmeleri büyük tehdit oluşturmaktadır. Hoca bunu acıyla farkeder. Ankara ise Hoca’nın başarılarından haberdardır ve kendisini Ankara’ya davet eder. Daveti kabul eden Hoca Ankara’nın durumunu yakından görür ve cephede savaşmanın, bu iktidar kavgasında yanlış düşünenlere ve hainlere verilecek savaştan daha kolay olduğunu düşünür. Fevzi Paşa Hoca’ya yakınlık gösterir.Hoca bütün bu kişiliklerin önemini daha iyi anlamaktadır. Memleket zafere doğru gitmektedir ve bu noktada Ankara ve Melis’e büyük iş düşmektedir. Bu sırada Küçük Ağa yani İstanbullu Hoca Ankara’da kendisini Akşehir’den tanıyan ve bir zamanlar zıt fikirleri yüzünden tartıştığı Kuvvacı Doktor ile buluşur. Doktor böyle saygıdeğer birinin kendi saflarına katılışından duyduğu mutluluğu Hoca’ya söyler ve asıl kimliğini bilenin sadece kendisi olduğunu , kendisi dışındakilerin onu Küçük Ağa diye tanıdıklarını anlatır. Hoca ise artık özlediği eşi ve çocuğunun özlemiyle yanmaktadır.
Küçük Ağa, Fevzi Paşa ile birlikte Akşehir’e gelir ve burada da tanınmadığını ve Küçük Ağa olarak bilindiğini görür.Eşi ve çocuğu hakkında bilgi alır ve çocuğunu bulur fakat eşinin durumu kötüdür. Eşine geldiğini haber eder fakat kadın ölmek üzeredir ve oğlunu Hoca’ya emanet ettiğini söylemekle kalır ve günler sonra da ölür. Hoca daha sonra Ankara’ya döner ve mücadeleye devam eder.

KÜÇÜK AĞA ROMANININ ÖZETİ


Yazar: Tarık BUĞRA
1. Dünya Savaşı resmen sona ermiştir. Ancak savaşın Osmanlı Devleti üzerinde

yarattığı etkiler tüm gücüyle devam emektedir. Savaş sonrası bir çok asker memleketlerine geri dönmüştür. Bu erlerden biri de Salih adlı Akşehirli bir askerdir. Memleketine döndüğünde kaybettiği kolunun acısıyla beraber, ülkenin durumunu daha acı bir şekilde anlayan Salih gittiğinden beri çok şeyin değiştiğini görür.Salih’in samimi arkadaşı olan Niko bir Rum'dur ve gelişmelerden o da etkilenmiştir.Yavaş yavaş Yunan ve İngiliz ordularının işgal haberleri gelmekte ve iki halkın birbirine olan düşmanlığı artmaktadır.Salih ise yüzyıllardır Osmanlı himayesinde rahatça yaşayan Rumların bu davranışını bir ihanet olarak görmekle beraber arkadaşı Niko’dan kopamamaktadır. Rumlarla olan dostluğu kasabalı tarafından fark edilir ve kasabalı Salih’i dışlar.Salih artık sürekli Niko ve onun çevresiyle dolaşır olmuştur.Öte yandan halk işgallere tepkisiz kalmama kararı almıştır fakat bunun kimin önderliğinde yapılacağı karmaşası vardır.
Salih günler geçtikçe kendi kasabalısının tepkisini çekmiş ve artık istenmeyen biri olmuştur.Bu sırada kasabaya İstanbullu Hoca adında bir hoca gönderilir.İstanbul’dan gönderiliş amacı kasabada padişaha ve Osmanlı’ya bağlılığı teşvik etmektir. Hoca çok etkili bir insandır ve halkın büyük beğenisini ve takdirini kazanır. Vaazlarda cemaate Osmanlı padişah ve din lehinde düşüncelerini aktarmaktadır. Bu sırada memlekette Hoca’nın düşüncesine tam ters olmamakla birlikte , kurtuluş ümidi olabilecek bir örgüt kurulmaktadır: Kuvayı Milliye. Ancak Kuvayı Milliye’nin işi çok güçtür. Hocanın vaazları da Kuvayı Milliye ilkelerine ters düşmektedir. Hoca her fırsatta padişaha bağlılıktan bahsetmektedir, Kuvayı Milliye ise padişahtan kurtulmak, yeni bir yönetim kurmak amacını gütmektedir.İşte bütün bu ihtilaflar dolayısıyla Kuvayı Milliye yandaşları ve Hoca arasında bir zıtlaşma meydana gelir. Hoca ise halka kendini çok sevdirmiştir. Fakat Hoca da kendi içinde bir yandan yaptığı işin gerçekten doğru olup olmadığının sorgulamasını, padişaha olan güvencinin doğruluğunun şüphesini yoklamaktadır.Kuvvacılarla Hoca arasındaki çatışma zamanla iyice açık şeklini alır ve vaazlarda karşıt fikirler açıklanır.
Olaylar gelişirken Salih ise unutulmuşluk ve terkedilmişlikten bir kaçış olarak Kuvayı Milliye’ye katılmaya verir. Onu bu kararı vermeye zorlayan başka bir şey ise yakın arkadaşı Niko’nun da sonunda Osmanlıya karşı savaşta yer almasıdır.Salih bu ihanetin öcünü almak için koşacak ve kurtuluş mücadelesinde büyük rol oynayacaktır. Kuvva bir türlü hizaya gelmeyen Hoca hakkında ölüm emri çıkartır. Hoca evliliği ve çocuğu ve en önemlisi de halkın zorlamasıyla Akşehir’den kaçar ve çete reislerine sığınır.Kuvva ile arasında yaşanan kovalamacadan sağ kurtulur ve kendi başına yanına adam da alarak bir kasabaya sığınır. Kuvva ise Hocayı kaçırdığı için üzgündür ve Salih’i O’nu bulmakla görevlendirir. Hoca ise şimdi hangi tarafta yer almak gerektiğinin hesabını yapmaktadır. Kuvayı Milliye ise her geçen gün başarı kazanmakta ve güçlenmektedir. Salih, Hoca’yı bulur ve onu padişah hizmetinden vazgeçerek Kuvva yararına çalışmaya ikna eder. Beraberce Çerkez Ethem’in kardeşi Tevfik Bey’in çetesine katılırlar. Çerkez Ethem, düzenli ordu ve İsmet Paşa’nın emri altına girmek söz konusu olunca Kuvva’ya ve Ankara’ya karşı isyan bayrağı açmıştır. Hoca ise bu yolun yanlış olduğuna inanır ve onları bu yoldan döndürmek için planlar kurar. Hoca’nın amacı Çerkez Ethem ve kardeşlerini Kuvva’ya karşı cephe almaktan vazgeçirmek olmasa bile olası bir isyan halinde güçlerini zayıflatmaktır. Akşehir’de ise Hoca öldü bilinmektedir. Oysa Hoca hayattadır ve yeni kimliği “Küçük Ağa” ile kuvva yararına çalışmaktadır.Hoca’nın Kuvva yararına çalıştığı haberi Salih tarafından Akşehir’de sadece Kuvvacı olan birkaç kişiye duyrulur ve memnuniyet yaratır.Başta Kuvayı Milliye hareketine büyük hizmet vermiş Doktor olmak üzere Kuvvacılar Hoca’nın kendi saflarına katılışından büyük haz duyarlar.
Hoca, Ethem’in İsmet Paşa hizmetine girmemek için yapacağı en büyük saldırı olan Kütahya saldırısında ona bir oyun oynayarak başarısızlığına neden olur ve Kuvayı Milliye’ye en büyük hizmetini vermiş olur. Ethem ise Yunanlılara sığınacaktır. Hoca ise bütün bu ihtiras ve gücü elinde bulundurma tutkusuna kapılan insanlardan nefret etmektedir. Artık savaş alanından başka bir cephede de mücadele verilmektedir, şimdi iktidar çekişmeleri büyük tehdit oluşturmaktadır. Hoca bunu acıyla farkeder. Ankara ise Hoca’nın başarılarından haberdardır ve kendisini Ankara’ya davet eder. Daveti kabul eden Hoca Ankara’nın durumunu yakından görür ve cephede savaşmanın, bu iktidar kavgasında yanlış düşünenlere ve hainlere verilecek savaştan daha kolay olduğunu düşünür. Fevzi Paşa Hoca’ya yakınlık gösterir.Hoca bütün bu kişiliklerin önemini daha iyi anlamaktadır. Memleket zafere doğru gitmektedir ve bu noktada Ankara ve Melis’e büyük iş düşmektedir. Bu sırada Küçük Ağa yani İstanbullu Hoca Ankara’da kendisini Akşehir’den tanıyan ve bir zamanlar zıt fikirleri yüzünden tartıştığı Kuvvacı Doktor ile buluşur. Doktor böyle saygıdeğer birinin kendi saflarına katılışından duyduğu mutluluğu Hoca’ya söyler ve asıl kimliğini bilenin sadece kendisi olduğunu , kendisi dışındakilerin onu Küçük Ağa diye tanıdıklarını anlatır. Hoca ise artık özlediği eşi ve çocuğunun özlemiyle yanmaktadır.
Küçük Ağa, Fevzi Paşa ile birlikte Akşehir’e gelir ve burada da tanınmadığını ve Küçük Ağa olarak bilindiğini görür.Eşi ve çocuğu hakkında bilgi alır ve çocuğunu bulur fakat eşinin durumu kötüdür. Eşine geldiğini haber eder fakat kadın ölmek üzeredir ve oğlunu Hoca’ya emanet ettiğini söylemekle kalır ve günler sonra da ölür. Hoca daha sonra Ankara’ya döner ve mücadeleye devam eder.

Popular Posts